* Vaktin Ruhu
Ertuğrul Özkök
22 yıl sonra hâlâ çözemediğim bir “Kırmızı Pazartesi” şifresi
Altındaki tarihe baktım…
31 Aralık 2000…
Yani bu yüzyılın birinci yılının son günü…
Cümle motamot şöyle:
“Bedelin değerliydi, ödedim…
Ödeyeceğim…”
Cinayetten altı yıl evvel ağızdan çıkan dört kelime
Bu dört cümle, Türkiye tarihinin bir “Kırmızı Pazartesi” cinayetinden 6 yıl evvel söylem edilmiş, fakat hiçbirimiz geriye dönüp bu kehanetin şifresini çözmeye çalışmamışız.
Bu hafta fark ettim…
Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili bir şifre bu sanki…
Oraya döneceğim, lakin evvel 22 yıllık bu şifreyi nasıl fark ettiğimi anlatayım.
Sedat Ergin’in sandığından çıkan çok özel bir mektup
Hürriyet müellifi arkadaşım Sedat Ergin meskenini taşıdı.
Geçen gün beni arayıp anlattı.
Evi taşırken, deposundaki belgeleri ve arşivini de yine gözden geçirmiş.
O sandıkta, Hürriyet’in 31 Aralık 2000 günü yayınladığı bir yeni yıl ekine rastlamış.
Neyyire Özkan’ın idaresinde çok yaratıcı yeni yıl ekleri yapıyorduk, işte onlardan biri.
Başlığı da şu:
“Geleceğe aşk mektupları…”
O mektuptaki birtakım isimleri görünce gözlerime inanamadım
Elindeki kopyayı, iade etmek kaidesiyle bana yolladı…
Gözlerime inanmayarak okudum eki…
Kimler geleceğe aşka mektubu yazmamış ki…
Bugünden 22 yıl geriye baktığınız vakit, şaşırıp kalıyorsunuz.
Çünkü tam bir “Zamanın Ruhu” belgeseli gibi…
Bu beşerler nasıl, birebir ekte yan yana gelmeyi kabul etmişler…
Meğer bugün asla yapamayacağımız bir “Cohabitation” (birlikte yaşama) hissimiz varmış o yıllarda.
Abdullah Gül’le Fethullah Gülen, kumandanla Ahmet Altan farklı yerde Düşünün bir kere… Aynı ekte aşk mektubu yazanların tam listesi Ertuğrul Özkök, Sezen Cumhur Önal, Çıkarı Bedih, Mehmet Yılmaz, Pakize Suda, Ahmet Altan, Doğan Hızlan, Orgeneral Ergin Celasin, Sedat Ergin, Ece Ayhan, Mehmet Çelik Özdeş, Kenan Işık, İsmet Özel, Hrant Dink, Bekir Coşkun, Cahit Uçuk, Cem Yılmaz, Elif Şafak, Teoman, Defne Koryürek, Semiha Berksoy, Mehmet Eroğlu, Nihat Odabaşı, Prof. Nami Başer, Hidayet Türkoğlu, Volkan Vural, Haydi Uluengin, Halis Serbes, Ömer İzgi, Ferzan Özpetek, Ersin Salman, İsmail Cem, Gazi Erçel, Cengiz Güleç, Yılmaz Karakoyunlu, Abdullah Gül, Prof. Bingür Sönmez, Ferhat Tunç, Fethullah Gülen, Haldun Dormen, Ahmet Yaraş… |
Hrant Dink’in mektubu bilhassa ilgimi çekti
Mektupları tek tek okudum…
Bazıları çok içten yazılmış, çok özel, çok mahrem hisleri yansıtıyor gibi…
Bazıları daha resmi, daha uzaklıklı, kendini ele vermeyen üsluplarla yazılmış.
Gelecek ve aşktan ne anladıkları kendi kendini anlatıyor…
En samimi ve mahrem mektuplardan biri Hrant Dink’inkiydi…
Çok hüzünle, hatta ağlayarak okudum.
Başlıkta söylediğim şifreye işte orada rastladım…
O nedenle bu mektubu özetlemek istiyorum size…
Aşk mektubunun adresi: “Bir tanem”, “ben Tanem”
“Ey sevgilim, ey birtanem, ey ‘ben’ tanem
Aç gözlerini hadi…
Ve anımsa
Günlük ezberimizin bozulduğu, sıradan söylemlerimizin kekemeleştiği birinci göz
Sevişmelerimizi anımsa…
Sınırlanmış yaşantımızı birinci yırtışımızı…
Dayatılanlara, sunulanlara yenik düşmüş bakışlarımızın birinci dirilişini, direnişini…
Tarih yaratıyordu artık o gözler…
Anımsa.
Yüklüydük, gayrı insani yüklerin en ağırıyla…
Aşk bu, kolay mı o denli kapıp da kaçmak?
Kolay mı o denli, tarih yaratıp da vaktin insafına terk etmek?
Sırtlanıp taşınması gerekirdi geleceğe…
Beslenmesi gerekirdi..
Azalmanın değil çoğalmanın hücresiydi sırtladığımız… Bütün hallerimizin çekirdeğiydi…
Artık silahımız da oydu… Atom bombamız da…”
Bedelin değerliydi, ödedim, ödeyeceğim
Mektup bu türlü gidiyor ve son paragrafı da şu cümlelerle tamamlanıyordu:
“Sevgilim
İnan ben seni onursuz hiçbir sevdayla aldatmadım…
Bedelin değerliydi. Ödedim.
Ödeyeceğim… Ve günün birinde sevgilim, gözlerim yorulanda…
Çağır çocukları yanına.
Aç gözlerini son bir sefer.
Onlara bebeklerimi göster ve dedi ki:
“Sizin babanız beni
İşte bunlarla sevdi…”
Son paragrafta 4 söz: Kehanet mi, vasiyet mi?
Mektubu iki kez okudum.
Sonra düşündüm.
Yirmi iki yıl evvel “geleceğe” yazılan bir aşk mektubunda “pahalı bedel” ve “ödedim, ödeyeceğim” üzere dört ek söz daha görmek, insanı ister istemez düşünüyor…
Neydi bu, “Ödenmiş ve tekrar ödenecek” olan bu “pahalı bedel…”
Tabii bir de adres kimdi…
Hrant Dink bu mektuptan altı yıl sonra öldürüldü
Hrant Dink, bu satırları yazdıktan 6 yıl sonra, 19 Ocak 2007 günü öldürüldü.
Ölümünün üzerinden 16 yıl geçti…
Sonunda bu mektup “Post Mortem” (ölüm sonrası) bir kayıp mektup haline dönüşüyor.
Neydi bu satırlar?
Bir kehanet mi…
Yoksa bir vasiyet mi…
Kendimde bunu yorumlama hakkı göremiyorum
Kendimde, bunun yorumunu yapma hakkı göremiyorum.
Umarım ve eminim bu mektup vaktinde gerçek adresine ulaşmıştır.
O mahremiyete girip bunu yorumlamaya kalkarsam yanlış da yapabilirim.
Belli ki eşine yazılmış bir aşk mektubu…
Ama sonuçta bu mektuptan, tutkuları için, aşkları için bedel ödemeye hazır mert bir karakter çıkıyor…
İşte o tutku üzerine düşünebilirim belki…
Düşündüm de…
Düşündükçe de her geçen yıl Hrant Dink’i daha çok özlediğimi fark ettim…
Çünkü mert insanların beyaz atlarına binip, ortamızdan ayrılmalarının üzerinden oldukça vakit geçti…
Şimdi o insanlara ne kadar muhtaçlığımız olduğunu düşünüyor, bir yandan kendi korkaklığıma kızıyor, bir yandan bu insanları hayranlıkla hatırlıyorum.
***
NOT: Yirmi iki yıl evvel yazılan mektupların kimilerinden kesimleri da yarın aktaracağım. Şimdi Serseri Mayınların içine girmemiş Ferzan Özpetek nerelerde dolaşıyormuş, Erşan Kuneri’ye dönüşmemiş Cem Yılmaz’ın o günkü halleri neymiş, bugün hayat ünitesine bağlı yaşayan Kenan Işık o gün neler umut ediyormuş, bugün 95 yaşında olan Haldun Dormen 70’li yaşlarının başında hayata nasıl bakıyormuş, artık ortamızda olmayan Ece Ayhan o günlerde, “devlet dersinden” kaç sefer sınıfta kalıyormuş, şimdi babasının öldüğü yaşa gelmemiş Teoman o günlerde nasıl bir aşk görüyormuş…
Tabii yeni yüzyılın birinci yılının son gününde şimdi 54 yaşında olan ben bütün bu mektuplara nasıl bakıyormuşum…
Yarın burada…
* Ertuğrul Özkök’ün “Zamanın Ruhu” başlığıyla “Newsletter” formatında paylaştığı yazısı.