Artı Gerçek muharriri Doğan Mahsustan, Seyahat tutuklusu Mine Özerden’in babası “Proleter Şoför” Ahmet Yalkın Özerden‘in akabinde kaleme aldığı yazıda, “Sonsuzluğa göçtüğünü acıyla öğrendiğimiz Yalkın’ı 60’lı yıllarda yemeğe çalışmış olan Kronos’lar, artık de kızı Mine Özerden’i Seyahat davasında yemeğe çalışıyor.” fikrini lisana getirdi.
Mahsustan yazısında, “Çalışanların Haziranı kitabının müellifi Zafer Aydın bu sabahın erken saatlerinde, Seyahat Davası tutuklularından Mine Özerden’in babası, Türkiye 68’inin özgün simalarından “Proleter Şoför” Yalkın Özerden’i kaybettiğimizi duyurdu. Ben Proleter Sürücü Yalkın’ı 1967 yılının sıcak bir yaz günü, Yaşar Kemal ile birlikte Kadıköy’ün Bostancı semtinde, Emin Ali Paşa caddesindeki meskenlerinde görüşmeye gittiğimizde, eşi Halide ve küçük yavrusu Mine ile birlikte tanımıştım. İnci de, ben de, sevgili dostumuz Yalkın’ın sonsuzluğa göçü nedeniyle Halide ve Mine’nin acılarını yürekten paylaşıyoruz.” sözünü kullandı.
“Yalkın’ın uğraşlı ömür hikayesini üzerine Yaşar Kemal’in büyük röportajını Ant Mecmuası’nın 15 Ağustos 1967 tarihli 33. sayısında yayınlamıştık.” diyen ve yazısında röportajdan birtakım kısımlara yer veren Özgüden şunları kaydetti:
“Yalkın ve Halide ile, bu sosyalist işçi çiftle 1967’den 1971’e kadar İstanbul’da birebir hengameyi paylaştık, 12 Mart bizi sürgüne zorladıktan sonra da kavgalarını sol medyada daima takdirle izledik.
Uzun yıllar Almanca öğretmenliği yaptıktan sonra emekli olan Halide son periyotta İnci’nin de, benim de facebook arkadaşımız olmuştu… Ülkemiz sıkıntıları üzerine görüşlerini, reaksiyonlarını, korkularını bizlerle ve başka arkadaşlarımızla tüm içtenliğiyle paylaşıyordu… 55 yıl evvel tanıdığımız mücadeleciliği ve kararlılığıyla…
Halide, Kerim Sadi’nin mevt yıldönümündeki paylaşımımız üzerine İnci’ye gönderdiği bildiride “Geçen günlerde Kerim Sadi’yi paylaştınız. Vefa ne hoş bir his. Benim kendime yakın bulduğum insanlardandı… Bir oburu de Faik Muzaffer Maksat idi, Yalkın’ın dükkânına gelirdi. Söyleşilerinden çok keyifli olurdum” diyor, akabinde da tüm içtenliğiyle dertleşiyordu:
“Bizler bütün acılara rağmen onurlu günler yaşadık. Sessiz kalamadım, içimden geleni yazdım. Yalkın biraz daha âlâ olsa da yatağa bağlı. Mine’nin durumu malum. Sıkıntı durumunda benden diğer uğraşacak yok. Umarım dava sıkıntı bir durum getirmez. Silivri şimdiye kadar izlediğim mahkemelerden çok farklı. Yolu da uzun. Ülkede her şey çok değişti. Bana alışamadığım yapay durumlar. Bilmem ki tahminen de uzaktan izlemek daha yeterli… Hasretle selam, sevgiler.”
Bir başka iletisinde da Osman Kavala’nın bir numaralı sanık olduğu Seyahat davasıyla ilgili detay veriyordu: “Sizin tanıdığınız bebek Mine 54 yaşında… Seyahat davasından müebbetle iddianame hazırlandı. 16 sanıktan biri. Tekrar güç günler. Ne iştir bilinmez, birbirleriyle yüz yüze bile gelmemiş 16 sanık. Mine’nin tek kederi ve çabası ağaçların kesilmemesiydi. Şimdilik sessiz beklemekte fayda var. Selam ve sevgiler…”
Mine’yi tanımaz olur muyuz? 55 yıl evvel Bostancı’daki meskenlerini Yaşar Kemal’le birlikte ziyaret ettiğimizde, onun tanımladığı üzere, “kucağında bebeğiyle keyifli uyuyan hoş mi hoş kız çocuğu”nu…
Kim sıkıntısı ki, yarım yüzyıl evvel, minibüsünün alnına “Proleter” yazdığı için başı sıkıntıdan kurtulmayacak Yalkın’ın üç yaşındaki kızı Mine, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde sadece Taksim Meydanı’nın ağaçlarına sahip çıktığı için Seyahat davasında mahkum olacak?
Ya tıpkı davanın bir numaralı sanığı Osman Kavala?
Kendisiyle genç bir üniversite öğrencisi olduğu periyotta, siyasal sürgün dostlarıyla buluşmak üzere geldiği Brüksel’de tanışmıştım… Manchester Üniversitesi’nde öğrenciydi… 12 Eylül darbesinden sonra yurt dışındaki tüm sol ya da demokrat göçmenler ve öğrenciler üzere o da Cihan Cuntası’na karşı hal almıştı. Türkiye’den tanıdığı siyasal sürgünlerle sıcak dostluğuna tekraren şahit olacaktım…
Babasının vefatı üzerine büyük bir şirketler kümesinin başına geçerek Türkiye’nin sayılı iş insanlarından biri olduktan sonra da Türkiye’nin demokratikleşmesi çabasından asla kopmayacak, islamcı sermayenin siyasal temsilcisi Tayyip bunun bedelini o uydurma Seyahat davasıyla kendisini zındana attırarak ödetmeye kalkışacaktı.
Osman Kavala Anadolu kültürünün tüm bileşenleriyle tanıtılmasına büyük katkıda bulunan Anadolu Kültür Vakfı’nın da lideri. Mine Özerden ise bu vakıfta sorumluluklar üstlenen insan hakları savunucusu bir sinema sanatçısı…
Anadolu Kültür Vakfı, Tayyip’in tüm ağaçlarını kesip betonlaştırdıktan sonra Taksim’de bir de topçu kışlası dikeceğini ilan etmesinden sonra buna karşı koymak için Taksim Dayanışması’nı oluşturan 128 paydaştan yalnızca biri.
İddianamede Kavala’nın Seyahat olaylarını finanse ettiğine ait suçlamada ileri sürülen kelamım ona delillerden biri de kendisinin Mine’yle ortalarında geçen 30 Mayıs 2013 tarihli bir telefon konuşması.
Halide’nin iletisi üzerine Seyahat davası iddianamesini de, komplo paydaşlığıyla suçlanan Mine’nin ve Kavala’nın savunmalarını da tüm detaylarıyla gözden geçirdim.
Muhakkak ki, Tayyip’in hafiyeler ordusu Kavala’nın telefon konuşmalarını yıllardır dinlemeye almış…
Vakfın iki sorumlusu ortasındaki kelam konusu telefonlaşmada polisin ağır göz yaşartıcı gaz kullanması karşısında gençlerin gaz maskesi gereksinimini karşılamak için ne yapılabileceği, bunları sağlamak için bir ortak bağış hesabı açılıp açılamayacağı konuşulmuş, fakat orada kalmış… Ne bu türlü bir hesap açılmış, ne para toplanmış, ne de gaz maskesi alınmış…
Mine Özerden mahkemede yaptığı savunmada şöyle diyordu:
“Neden burada olduğumu sahiden anlayamıyorum, İddianamedeki kelam konusu savları ‘ben yaptım’ desem beni biraz tanıyanlar düpedüz aklımı kaybettiğimi düşünür herhalde. Meğer beni ve başkalarını tanımayan birileri bir şeyler diyor, öteki tanımayanlar üzerine koyuyor halinde gelişen topyekun saçma bir ‘çamur at izi kalsın’ düzeneğinin objesi olmuş durumdayız.
“21. yüzyılın birinci çeyreğinde, dünyanın geldiği bu vakit noktasında şu içinde bulunduğumuz durumda olmak sahiden ağırıma gidiyor… Her şey bu kadar yüzeye çıkmış ayan beyan ortadayken… Görüneni göremeyen, görmek istemeyen ya da görmek işine gelmeyenlerin gerçekler yerine palavralar ve manipülatif kurgularla üretilen durumlara prestij etmesi çok acı verici… Sizi, bizi, hepimizi gereksiz yere oyalayan güç, vakit ve kaynak israfı… adeta kendi çocuklarını yiyen Kronos Efsanesi’nin günümüz uyarlaması.”
Üç yıl önce Artı Gerçek’te yayınlanan “Proleter Şoför’den Seyahat Direnişi’ne…” başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim:
20. yüzyılın son çeyreğinde Yalkın ve Halide’leri yemeğe çalışan Kronos’lar, 21.yüzyılın birinci çeyreğinde Osman’ları, Mine’leri ve daha yüz binlercesini yemeğe çalışıyor.
Kronos’lara binlerce lanet…”
TIKLAYIN | Gezi davası tutuklusu Mine Özerden’in babası son seyahatine uğurlandı: Mine Özerden jandarma ablukasında cenazeye katıldı
