Demokrat Parti Sözcüsü Dr. Neslihan Çevik, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem bilhassa gençler için yeni bir umut olacak!” fikrini lisana getirdi.
Çevik, haftalık basın açıklamasında gündemi kıymetlendirdi. Çevik yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” gençler için yeni bir umut olacak! “Yolsuzluğun yüksek olduğu toplumlarda” gençlerin hayal kuramadıklarını ve tutkularını gerçekleştiremediklerini biliyoruz. Zira “bireysel çabaların” değil de “siyasi temas ve ilişkilerin” muvaffakiyet kriteri olduğu toplumlarda gençler kendi yeteneklerine güvenemezler. “Ne yapabilirim” sorusu değil de “kimi tanıyorum” sorusu öne çıkar. Bu tip idarelerde gençler daima daha küçük düşünmek zorunda bırakılır.
Hepinizin “büyük düşünebileceğiniz” bir Türkiye’de yaşamanız gerektiğini düşünüyoruz. Demokrat Parti olarak, başta 1990 ve sonrası doğmuş olan gençler olmak üzere vatandaşlarımıza söylemek istediklerimiz var:
Biz de tıpkı sizler üzere; iş bulmanın parti teşkilatları ile değil de bileğinizin hakkıyla olduğu, siyasetin, ayrıştıran siyasi görüş ve ideolojilerin alanı değil de ortak sorunların tahlilinde uzlaşı aracı olduğu, hayatta başarılı olabilmek için babanızın yahut amcanız kim olduğuna değil de sizin neyi, ne kadar istediğinizin kıymetli olduğu bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz!
Bütün bu değişimleri gerçekleştirebilmenin birinci adımını “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçiş oluşturuyor. “Türkiye’nin cumhurbaşkanının” birebir vakitte bir “parti genel başkanı” olmadığı bir Türkiye’de yaşıyor olmak, emin olun, sizlerin hayatını pek çok alanda ve somut olarak değiştirecektir.
“Hayat kalitesini yükseltmek için birlikte çalışacağız”
Örneğin; tabir özgürlüğü, kamu adaleti ve Meclisin güçlendirilmesi üzere prensipler sayesinde iş bulmak, özgürce tweet atmak, kadın-erkek eşitliği, iklim değişikliği, sığınmacı sorunu başınızı ağrıtan ve geleceğinizi karartan sıkıntılar olmaktan çıkacak.
Ülkemizde hayat kalitesini yükseltmek için bir arada çalışacağız; bilhassa de siyasi arenada. Parti teşkilatları “liyakatsiz kişilerin”, “evet efendimci”lerin yeri değil; maharetleri, tutkuları olan ve kendini geliştirmek isteyen “gençlerin arenası” olacak.
Sizlerden ricamız; bütün bunları bunu biz söyledik diye değil, kendiniz için değerlendirin. Partimizin internet sitesinden de indirebileceğiniz Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metnini okuyun ve bu sistemin sizin için ne demek olacağını inceleyin.
“İnsanlar tarımdan kopuyor!”
Bir vakitler dünyanın tarım devlerinden biri olan ülkemizde insanlarımız maalesef süratle tarımdan kopmaya devam ediyor.
SGK datalarına nazaran 2009’da 1 milyon 14 bin olan tarımda sigortalı çiftçi sayısı, 2021 itibariyle 497 bin 134’e düşmüş. Misal olarak, TEDAV çiftçi sayısının son yılların en düşük düzeyine gerilediği açıkladı. Bunların yanı sıra tarım topraklarımızın ise takriben yüzde 20 oranında azaldığı görülüyor.
Bu durumun en büyük sebebi olarak “artan girdi maliyetleri” gösteriliyor. İlaç, gübre ve işçilikteki artışlar, bir evvelki yıla nazaran, neredeyse dört katına ulaştı. Ek olarak, özensiz özelleştirmeler, ithalata dayalı tarım ve hayvancılık siyasetleri ve tarıma gereğince bütçe ayrılmaması da cabası!
“Bütün kederleri beton, AVM, inşaat!”
ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi) kayıtlı çiftçi sayısı 2019’da 2 milyon 83 bin iken, 2020’de 1 milyon 803 bine gerilemiş. Üreticinin, çiftçinin elde ettiği gelir, Toplumsal Güvenlik Primini ödemeye yetmiyor ve sigortadan ayrılanların sayısı da her geçen gün maalesef artıyor. SGK’nın resmi bilgilerine nazaran 2021’de sigortalı sayısı yüzde 5 artarken tarım kesitinde yüzde12 düşüş olduğu görülüyor. Pandemi ile birlikte bütün Dünya besin krizini konuşurken ve “daha fazla tarım” derken, ülkemizin içinde bulunduğu durum hakikaten çok acı verici. Bütün sıkıntısı beton, AVM, inşaat olanların tarım ve hayvancılık için çok bir şey yapmalarını beklemiyoruz ancak tahminen çocukları ve torunlarını düşünüp, insafa geleceklerini umuyoruz.
“Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı krizi bir fırsat olarak görmeliyiz”
2015 yılında düşürülen Rus uçağından sonra bugün, turizmde ikinci büyük krizi yaşıyoruz. Bakınız; 2021 yılında 2 milyon Ukraynalı, 4,5 milyon Rus turisti ağırladık ülkemizde. Rus ve Ukraynalı turistler toplam pazarımızın yüzde 30’unu oluşturuyor. Lakin savaştan ötürü bu hissesi kaybedecek üzere görünüyoruz. Bu kaybın telafisi için yapılanlar ise ne yazık ki kâfi değil.
Türkiye Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı krizi bir fırsat olarak görmelidir ve artık “her şey dahil turizm modeli”nde revizyona gitmelidir. Birinci olarak belirtmek gerekir ki; turizm deyince yalnızca güneş, deniz ve kumu düşünmemeliyiz. Birkaç ülkeye olan bağımlılığımızı “alternatif pazarlar” bularak azaltmalıyız. Aslında turizm bölümünde yaşananlar, iktidarın rastlantısal idare anlayışının bir örneğidir.
Gerek dış siyaset gerekse iktisat olsun, iktidarın uzun vadeli ve rasyonel stratejiler yerine tesadüflerin getireceği rüzgârlardan ve günü birlik taktiklerden medet umdukları çok açıktır. Adeta olumlu gelişmeler için “tesadüfler” beklerken, kendi yanlış siyasetleri için de “günah keçileri” buluyorlar. Bunlara ek olarak; bir de kendi temsilcilerinin rantlarına odaklandıkları söylenebilir. Turizm Bakanını kendi turizm şirketine avantajlar sağlamanın peşinde koşmaktansa ülke turizmi için kalıcı tahlil teklifleri peşinde koşmaya davet ediyoruz.
“Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi rakip değildir!”
Cumhuriyet Tarihi ile Osmanlı Tarihinin, Atatürk ile Abdülhamit’in birbirlerinin rakipleriymiş üzere gösterilmesinden rahatsızlık duyduğumuzu söylemek isteriz. Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi birbirlerinin rakibi değildir, bizi bugünlere taşıyan ortak tarihimizdir.
“Milli tarih, hamasi telaffuzların materyali olmaz!”
İktidar “nereden bir kutuplaştırma yaratsam” diye aranır dururken tarihin sayfalarını açmış ve bugüne kadar yarattığı kamplaşma yetmezmiş üzere artık de “tarihi savaştırma” peşine düşmüştür.
Biliyoruz ki söyleyecek kelamı, ortaya koyacak icraatları kalmayanlar lakin tarihin kahramanları üzerinden siyaset üretmeye çalışırlar. Unutulmamalıdır ki; ulusal tarih, hamasi telaffuzların gereci olmaz! Şayet tarih konuşacaksak, evvel her önderi ve devri kendi şartları içinde değerlendirmeliyiz. Sonra da “geçmişten yararıyla ve yanılgısıyla biz ne ders çıkabiliriz” diye sormalıyız. Özcesi diyoruz ki; kimseye buradan ekmek çıkmaz!
“Türkiye Çin olacak” diyenlerin dikkatine! Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün iktidar temsilcileri koro halinde birkaç aydır “Türkiye Çin olacak hatta Çin’i geçecek, Avrupa’nın üretim merkezi olacak” diyorlar. Türkiye Çin modelini örnek alıyorsa şayet, Demokrat Parti olarak tavsiyemiz; acil olarak 1980 yılından beri Çin’in attığı adımların anlaşılması, bilime, araştırma ve geliştirmeye öncelik verilmesi, unutulan liyakatın tekrar hatırlanması olacaktır. Kur siyasetleri ile “üretim merkezi” olunmaz; olsa olsa fakirliğin arttığı, gelir dağılımın bozulduğu, orta sınıfın yok olduğu lakin birçok yabancı markanın üretim yaptığı “Bangladeş” olunur.
Çin, Tibet yaylasında inşa edeceği Yangqu isimli barajı hiç insan çalıştırmadan, yalnızca yapay zeka dayanaklı 3D (beton) yazıcılar ve inşaat robotlarıyla tamamlayacakmış. 2024’te tamamlanmasını planladıkları 180 metre yükseklikteki santral yıllık 5 milyar saat elektrik üretecekmiş.
Çin olacağız diye halkı kandıranlar, öncelikle Çin’in teknoloji alanında neler yaptığına baksınlar, bunu bir etüd etsinler de sonra kıyas yapsınlar.”
