Volkan Akı’nın sunumu ile Dünya Gazetesi’nin sosyal medya platformlarında yayımlanan C-Level Sohbetler’in bu haftaki konuğu Eski diplomat, IEA, OECD, British Gas Üst Düzey Yöneticisi Mehmet Öğütçü oldu.
Programda; Dünyanın geleceği ve yeni düzende Türkiye’nin konumu konuşuldu.
Dünya’da “Korkutucu Rüzgarlar Esiyor” diyen Öğütçü, bu nedenle Türkiye’nin dış politikada yumuşak ve kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini belirterek, ileri teknoloji ve bilimi kullanarak üretim yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Çin’in dünyanın yükselen gücü olduğuna dikkat çeken Öğütçü, “ABD ile AB birlikte, senkronizeler ve politikalarını da birlikte oluşturuyorlar. Öbür cephede ise Çin ve Rusya, stratejik bir menfaat evliliği içerisindeler” ifadelerini kullandı.
Eski diplomat, IEA, OECD, British Gas Üst Düzey Yöneticisi Mehmet Öğütçü’nin açıklamaları şöyle;
“Dünyada korkutucu rüzgarlar esiyor. Genellikle bardağın yarısı doludur iyimserliği ile yaklaşırım konulara ama hem Türkiye’de hem dünyada yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız iyi haberler vermiyor. Dengeli götürelim, ihtiyatlı iyimserlik diyelim buna. Birincisi etrafımıza bakarsanız Doğu Ukrayna’da, ayrılıkçı Rus etnik kökeninden gelen ve Ruslar tarafından kışkırtılıp silahlandırılan insanlar, hemen yakın coğrafyamızda bunlar yaşanıyor.
Amerikalılar biliyorsunuz, Montrö nedeniyle Karadeniz’e girmeden 2 hafta önce bildirimde bulunmak zorundalar ve maksimum üç hafta kalabiliyorlar. Orada sular ısınıyor, bunu görmek mümkün.
Bizim için şu an acil olan konu; ABD ile ilişkiler. Bize gelen tüm duyumlar şunu gösteriyor; belki Mayıs ayında ilişkilerin duvara çarpma ihtimali hayli yüksek. Diğer taraftan baktığınızda AB, Türkiye’yi tam üye yapma konusunu tamamen rafa kaldırmış durumda. Bence Türkiye, AB üyeliği perspektifini ileri bir tarihe atmalı. Belki de gelecek nesle bırakmalı. Çünkü kısa vadede bunun olmayacağı açık.
Şu an dünyanın yeniden yükselen gücü Çin, benim OECD Yatırım Bölümü Başkanı iken hep söylediğimiz, “Sermayenin serbest dolaşımı, serbest ticaret, yatırımlara engel getirilmesin” sözleri unutuldu. Ne yazık ki bu küreselleşmenin ilk evresi iyi işledi, bu ABD, Japonya ve Avrupa Birliği’nin yaranınaydı. Fakat sonra Çin, Hindistan ve Kore’nin palazlanmasıyla kürselleşmeden en fazla bu ülkeler faydalanmaya başladı. Trump ile başlayan ekonomik milliyetçilik, sermaye himayeciliği, yatırım engellenmesi yaşanmaya başladı.”
“Dünyadaki yeni oluşumlar, ülkeleri yeni pozisyonlar almaya zorluyor. Dünyadaki yeni sistem, pandeminin bazı şeyleri hızlandırmasına rağmen henüz oturmadı. Yükselen güçlere; Çin, Hindistan, Rusya gibi veya bölgesel güçlere; Pakistan, Türkiye, Brezilya, İran, Güney Afrika gibi ülkelere yer açılmadı.
Şu anda gerçek savaş, ABD ile AB birlikte, senkronizeler ve politikalarını da birlikte oluşturuyorlar. Bu “Batı” için çok olumlu bir şey belki, çünkü Batı diye bir şey kalmamıştı. Öbür cephede ise Çin ve Rusya, stratejik bir menfaat evliliği içerisindeler. Böyle bir ortamda, Çin küresel bir güç haline geldi. Dünya Bankası’nın satın alma gücü paritesine ve GYSMH bakarsanız eğer; Çin şu an filen dünyanın en büyük ekonomik gücü.
“Türkiye hangi cephede bakarsanız bakın savaşta. Geçtiğimiz günlerde Finlandiyalı iş adamlarıyla bir toplantıdaydım, Türkiye’nin yatırım ortamlarını merak ediyorlardı. Oradaki iş adamlarından bir tanesi, “Nereye gitsek Türkiye ile kavgalı olduğunu duyuyoruz” dedi. Dış politikamızda kazan-kazan sağlayacak adımlar atmamıza ihtiyaç var. Menfaatlerimizi korumamız gerekiyor. Bizim kimseyi tehdit etmemize gerek yok, caydırıcı olsak yeter. Türkiye gibi bir ülkenin “Yumuşak güç” uygulaması gerekir. Yumuşak derken, her gelene eyvallah diyen ülke demek değildir. Yumuşak ve kararlı bir şekilde menfaatlerimizi korumamız lazım.”